Gelip geçici olan şu dünyada tek gerçek anın ölümün olması ne yazık ki bizlere pek şirin gelmeyebilir. Mevla ve leyla sevdası için tutuşan bir eren miyiz ki ölümün sedasına tutulalım? Sevdiklerimize bulaşınca ne kadar acı olduğunu deneyimleriz ölümün. Kaçış yok! Bu en hakiki mukadderat. Hayatta değer verdiğimiz insanları bizden bir bir koparınca deriz ki; ölüm gerçekten kaçınılmaz bir son. Bir zemheri akşamında yine bu kaçınılmaz sona tanıklık etmenin hüznü ile üstlendim bu görevi. Çoğumuz onu yüreklere dokunan kitapları ile, çoğumuz gençlere taş çıkartan enerjisi ile verdiği kişisel gelişim seminerleri ile, çoğumuz ise açığa çıkardığı bilgi ile akademi dünyasından tanıyor. Ama muhakkak herkesin tanıdığı, sevdiği, değer verdiği ve ölümüne iç burktuğu bir şahsiyetti Profesör Dr. Psikolog, yazar Doğan Cüceloğlu.
“Annen yoksa kimsen yok…”
Doğan hoca Mersin’inin Silifke ilçesinde, 11 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak 1938 yılında dünyaya geldi. 10 yaşında annesini kaybettiği vakit “Annen yoksa kimsen yok” sözü ile sevenlerin hem yüreğine hem de duyularının bam teline dokunmuştur. Yoksul ömür, mücadeleci ömür, duygulu ve edep dolu uzun bir ömür yaşamış ve tüm bu gelişim sürecinde elde ettiği kazanımları, duyguları, bilgileri kitaplarına ve verdiği kişisel gelişim seminerlerinde de insanlara aktarmıştır. “Annesi olmayan sürekli başkasını mutlu etmeye çalışır” sözü ile çıkmıştır Doğan Hoca hayat mücadelesine. Hem yaşadığı toplumu keşfetmeye ve güzelleştirmeye hem de kendini bu keşiflerde var etmeye çalışmıştır. Doğan hocanın bu keşif macerası 83 yıl boyunca devam etmiştir ömür seyahatinde. Yaşadığı acı hayat ona sadece bilmediği çok şeyi öğretmekle kalmamış, insan olarak da gelişmesini sağlamıştır. “Gerçek özgürlük”, “Evlenmeden Önce”, “İçimizdeki Çocuk”, “Mış Gibi Yaşamlar”, “İnsan ve Davranışı”, “Bir Kadın Bir Ses” … İşte beni ben yapan kitaplarıydı. Doğan Hoca ilkokul ve ortaokul yıllarında fenerle, gaz lambasıyla sabaha kadar ders çalışan pırıl pırıl bir zihniyetti. Toplumun gelişim aşamasında “yaşanmışlıkları” anlatan öyküsü ile Anadolu insanının tipolojisini çok berrak bir şekilde anlatmıştır. Ortaokul bittikten sonra, baba ben okumak istiyorum deyip aldığı olumlu cevapla yoluna devam etmiş ve hayallerin peşinden koşmak için Ankara’ya gitmiştir Doğan Cüceloğlu. Kendi deyimi ile büyükşehirde, kendini sudan çıkmış balık olarak görüyordu. Fakat her şeye rağmen kendini geliştirmiş ve değişime ayak uydurmuştur. Doğan Cüceloğlu Hoca özünü ve edebini kaybetmeden şehirleşmiş, aldığı eğitim ve terbiye ile de statü kazanmış, içerisinden çıkmış halkını çok iyi temsil etmiştir. Gelişmiş, öğrenmiş ama başkalaşmamıştır. Değerlerini kaybetmeden, özüne düşman olmadan kariyer sahibi olunabileceğini yaşayarak ispatlamıştır. Akademik jargonun ötesinde, Anadolu halkının ağzı ile yoğrulmuş ve öyle de konuşmuştur. Ve Anadolu insanının; kulağına, nefsine, midesine, kaşına, gözüne değil yüreğine dokunmuştur Doğan Hoca. Öyle enginlere sığmayan bir sineme sahip ki, yüreğine dokunduğu her bir insan için şükrediyor ve aldığı her bir duayı kutsal bir kazanç olarak görüyordu. Elektriği olmayan bir belde de Göksu ırmağının suyu ile büyütmüş hayallerini. Şair ruhlu ve çilekeş seciyesine bürünmüş bir baba, tipik bir Anadolu kadını olan Zehra hanımın mütevazi evladıdır Doğan Cüceloğlu.
Medeniyetin Beşiğinde Kariyer Serüveni:
Çıktığı eğitim yolunda ilk durağı, lise tahsili için Ankara olmuştur Doğan Hocanın. Lise hayatının belli bir kısmını ise Kırklareli’nde tamamladı. Sürekli olarak öğrenmeye ve keşfetmeye adamıştı ömrünü. Lise yılların da ilgi duyduğu psikoloji bilimine, üniversite yıllarında öğrenciliğini verdi. İstanbul Üniversitesi psikoloji bölümünde eğitim aldı ve mezun olduğu sene aynı üniversitede büyük duayen isimlerinden Türk sosyolog ve psikolog olan Mümtaz Turhan’ının asistanlığını yapmaya başlamıştır. Bu vesile ile akademik kariyeri başlamış oldu Doğan Hocanın. 1964 yılında üstün başarısı ile almaya hak kazandığı Amerikan Psikoloji Derneği bursu ile ABD’ye giderek Illinois Üniversitesinde Charles E. Osgood danışmanlığında dil psikolojisi alanında doktora yaptı. Doktora eğitimi sırasında gönül verdiği bir Kaliforniyalı kadın olan Emily ile evlendi ve 11 yıl süren bu evlilikten üç çocuğu oldu. Yörük bir dedenin torunu olan Doğan Hoca bu evlilikten hüzün ile ayrılmıştır ki şu cümlesi bizlere daha net açıklamaktadır. “Evlendiğimde ne kendimi tanıyormuşum ne de evliliğin ne olduğunu. Silifke’de büyürken çevremde gördüğüm evlilik, koca, baba modelleriyle Kaliforniya’da büyümüş feminist bir Amerikalı kıza kocalık yapmaya çalıştım. Sonuç: hem ben çok ıstırap çektim hem de Emily’e acı çektirdim. Benim şimdi yüreğimi en çok yakan çocuklarıma verdiğim acılar. Onlardan dört yıl ayrı yaşadım.” Büyüklerin denetiminden ve endişesinden uzaklarda, çocukların arasında özgür oynayarak büyümüştür. Hayatı da bu şekilde öğrenmesiyle de çocukluğunda ne ailesi ne de çevresi beklenti veya kıyaslamalara maruz kalmadan büyüdüğü için bu evlilik onun ilk acı deneyimi olmuştur. “İnsan İnsana” işte bu acı deneyimin ilk meyvesidir. İnsanın okudukça derlendiği, yüreğinin demlendiği, gönlünün dertlendiği onlarca kitabı, makalesi vardır Doğan Cüceloğlu’nun. Psikoloji ve sinir bilimi konusunda değerli bir mücadele veren Doğan hocanın mümtaz kişiliği hiçbir vakit kendisini kaybetmemiştir. Amerika’da doktora yapan ve 25 yıl yaşayan Doğan Hoca şu nokta atışı tespiti yapmıştır ki okuyanların yüreklerini buğlem etmiştir:
“Ben Amerika’da 25 yıl kalmış bir insan olarak şöyle bir gözlem yapıyorum. Amerika’da hiç eğitim görmemiş bir insanla aynı odada kalmaktan korkarım. Beş dolar için gırtlağını kesebilir. Eğitim orada gerçekten bir fark yaratıyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe, uygar, olgun, sorumluluk sahibi, verdiği sözü tutan, kişisel bütünlüğü olan bir insan olma yolunda ilerliyor. İstisnalar kesinlikle olabilir ama genellikle böyle.
Türkiye’ye gelip baktığımda iki faktör görüyorum. Şehirleşme ve eğitim. Türkiye’de şehirleşmiş ve eğitim görmüş insandan korkuyorum. Kesinlikle insafsız, kendinden ve kendi yakınlarının çıkarından başka bir şey düşünmüyor. Bu son derece kuvvetli bir duygu bende. İliğini sömürür bitirir, hiç acıma duygusu yoktur.
Ama şehirleşmemiş, okumamış, saf köylü olarak kalmışsa, onda değerler bilinci çok yüksektir. Sanki eğitilmiş Amerikalı… Burada çok önemli bir gözlem var. Bunun üzerine düşünmeliyiz.
Benim analığım yörüktü. Annem öldükten sonra babam yeniden evlendi. Biz ona anne demedik, Ayşe teyze dedik. Ben daha on yaşındayım, sapanla vicik dediğimiz küçücük bir kuşu vurmaya çalışıyorum. ‘Vurma oğlum’ dedi. Ben, sen ne bilirsin Yörük karısı tavrı içinde, ‘Ne var parmak gibi küp küçücük kuş’ dedim.
Analığımın cevabı: ‘Yavrum! Canın küçüğü büyüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum günah’ dedi.
Şu derinliğe bakın. Okuma yazması yok bu kadının. Yıllar Sonra bunun anlamını anladım. Anladığım zaman ağlamaya başladım.
Konferanstayım, böyle gözyaşı dökerek ağlıyorum. Yanımdaki Amerikalı kadın, ne oluyor bu adama diye meraklanmaya başladı. Ne oluyor dedi. O kadar mutluydum ki, ‘çok mutluyum’ dedim ağlayarak. Kendi kendime ‘Ya Rabbi! Çok şükür. Sağken bunun farkına vardım.
Biz bütün insanlar kardeştir deyince sanki çok şey söylüyoruz. Kadın bunları aşmış. Canlardan oluşan bir aile, büyük küçük yok. Hepsi birbirine eşit. Onur eşitliği var. Canın büyüğü küçüğü olur mu? Allah hepsine can vermiş. Şu bilinci görüyor musunuz? Nereden geliyor bu?
Bu, tasavvuf kültüründen geliyor. Bu yayılmış. Eğer şehirleşme ve eğitim ele geçirmemişse, hâlâ bu mayamızda var. Ben zamanım olsa, hiç şehir yüzü görmemiş hiç okumamış köylülerin, özellikle yaşlı kadınların arasında zaman geçirip, onlardan bilgelikler öğrenmek isterim.
Bu topraklarda neler birikmiş. Ne insanlık deneyimleri var. Bir de doğadan kopmamış. Sürekli doğayla haşır-neşir içerisinde o bilgelikler bilenmiş. Kitap bilgisi değil. Farkına varmış ve bir yere oturtmuş.”
Hakkaniyetin Dedektifi: Doğan Cüceloğlu
İşte 83 yıllık ömründe, ahir dünyada bıraktığı iz ile ebedi hayatta uğurlandı Doğan Cüceloğlu. Mütevazi kişiliğinden asla ödün vermeyen, “ne oldum değil ne olacağım diyen” bir düstur ile hayatını şekillendiren bir şahsiyetti. Hakkaniyetin dedektifi olmak için nerdeyse tüm ömrünü adadı. “Bir ben var, benden öte” prensibini asla bırakmadı. O, canı doyuran nefsin güzelliğini değil, nefsin altında benliğe bürünmüş canı aradı durdu. Her şeyden öte milletine asla küsmedi. Başkalaşmadan, karakterini değiştirmeden Amerika macerasını tamamladı döndü ülkesine. O, karakter yoksunu olmadan da kariyer yapılacağını, özünü kaybetmeden de statü kazanılacağının en iyi örneği olarak asırlar boyu anlatılmaya hak kazanmış bir Anadolu evladıdır. İçinden çıktığı toplumu her yerde ve her alanda hakkını veren, kişiliği ile gönüllerimizi mest eden, Allah’tan razılığını temenna eden psikolog, yazar, öğretmen, baba ve daha fazlasıydı Doğan Cüceloğlu. İkbalim şudur ki; Allah dergahını cennet, günahlarını rahmet eylesin. Makamı âlâ olsun.
Asude bir zerafet eşliğinde şiirle mest olan, ulvi güzelliklere hasım, inatçı umutlara yoldaş, ikbali vuslat yolcusu ya da acılarıyla beslenen insan-ı kamil ruhu.
Kaynakça:
1- Kaynak
2- Kaynak
3- Kaynak
4- Kaynak