Ruh yalnızca insana özgü bir kavram mıdır? Antika bir sandalyenin, bir guguklu saatin, anneanneden kalmış bir çeyiz sandığının da ruhu olamaz mı? Elbette ki olabilir. Eşyalar, binalar hatta mekânlar da tıpkı insanlar gibi bir ruha sahiptir. Onlar da insanlar gibi doğar, yaşar, tecrübe kazanır ve sonunda unutulacakları günü beklerler.
Yolda yürürken çoğu zaman farkına varmadan yanından sadece yürüyüp geçtiğimiz başımızı kaldırıp bakmaya dahi vakit bulamadığımız boyaları, sıvaları dökülmüş artık eski albenisine sahip olmayan kırık pencereli evler yıllarca içinde yaşamış insanlara sadece konutluk yapmamıştır, aynı zamanda içinde yaşayanların kadim sırdaşlarıdır da. Çoğu zaman küflenmiş bir arşiv odası cevaplar cevabı bulunamayan tüm soruları ya da eski bir aynada gizlidir koskoca bir gençlik, paslanmaya yüz tutmuş bir piyano tuşunda duyulur geçmişin en güzel ezgileri…
Görüyorsunuz ya eşyalar da bir ruha sahiptir. Bize ait olan ama bizim bile unuttuğumuz anılardan oluşan bir ruha… O halde bakmalıyız onlara ama her gün baktığımız gibi değil, hani fotoğraflarımıza bakarken yüzümüzde tebessüm oluşturan bir his var ya, işte o hisle bakmalıyız ve duymalıyız küçük pencereleri, kapısı alçakta olan evlerden gelen kaşık çatal seslerine karışmış gülüşmeleri, bodruma atılmış çekmecesinde bir devrin aşkını taşıyan masayı ya da kaldırımın kırık kısmında ağlayan kız çocuğunu.
Ve unutmamalıyız onlarda iyi izler bırakmamız gerektiğini çünkü bizler gittiğimizde bizim hikâyemizi anlatacak bir tek onlar kalacak.
GÖLGEDE KALAN YAŞANTILAR
Toplam Ziyaret Sayısı: 564