Yaşamın son sünnetinde, ölümün ilk arifesinde bir beden.
Kanlı hançerler üzerine düşmüş,
Bitap düşmüş umutları sineminde mihman eden, darmadağın
olmuş bir ruh.
Acıların en mukaddesine yürekten rabıta olan bir sineyim.
Ki daha adını dahi yazamadığım bir elem,
Beni tüm mutluluklardan feragat etmekte ısrarcı,
Yaşamın nadide bir parçası olan “așk” hissiyatından mahrum bırakmakla mükellef.
Halbuki;
Son serzenişimdi onun için yazdığım şiirler.
Naçizane bir armağan,
süslü bir buketti,
Sevda ile büyüttüğüm hayaller.
Şimdiler de ise;
Sinemde taşıdığım sevda meftununa küsmüş,
Hayasız dolanan kalbim bedenim de ölmüş.
Kaleme aldığım şiirlerim sustu,
Șair ise soğuk kaldırımlara, ıssız sokaklara müebbet yedi.
Kanı(k) acıları beynimde bezirgan saltanatı kurmuş.
Ve ben, ezberledim beynimin içindeki köşe başlarında karşılaşacağım
acıları.
Ki benden uzaklaşsa dahi tüm bu acılar ve ayrılıklar,
Hz. Eyyûb misali,
Uzaklaşan tüm acıları ve ayrılıkları tutup vücuduma
nakșediyorum.
İşte ben “öğrenilmiş çaresizlik” deneyinde ki son
yedek kobayım.
İşte ben acılara fedai, tüm mutluluklara bir cembiyeyim.
Yaşadığım tüm kötü günleri,
Tanıklık ettiğim tüm yalnızlıkları,
Mukadderatım olan acıları,
bir kağnı üzerinde Tanrıya götürüyorum.
Bir yusufçuk misali havalanan yüreğimi
Desturlara sığdıramadığım nefretimi
Tiran ile yönettiğim o şehveti dahi Tanrı katında haykırmak
istiyorum.
Senaryosunu Tanrının yazdığı bir film şeridi ise kainatta
yaşamak,
Ki benim her günüm bir bölümse,
O vakit hüzünlü en son ki bölüm.
İşte ben Tanrının yönettiği filminde acıklı bir karakteri canlandırıyorum.
Karanlık ve sensiz bir girdapta esir düşmüş benliğimi,
Elimdeki umut çırağanı ile yok etsem dahi,
Senin yokluğun zifiri karanlık kesiyor tüm benliğimde.
Hayatta çocukça küstüğüm ilk şey,
Duvarda asılı duran saatin içindeki akrep ve yelkovandı.
Şayet takvim yapraklarının her biri,
Ayrılığını sene-i devriye etmeseydi,
belki küfretmezdim zaman kavramına bu kadar.
Ki ben,
En güzel kadınları ve ihtiraslarını izgi ile muhayyel
etmekten öte geçmeyen bir adam iken,
Kader ve Tanrı benim en güzel hayallerime kelepçe vuran iki
gerçek tehzil iken,
Tanrıya ve kadere boyun eğmek tek görevim sanki.
Şimdi ben ilkbahar cemresine muhtaç bir gül ruhu taşıyorum,
Ki cemre senin gülüşün ise ben her mevsimde cemreye
muhtacım.
Ve bildiğim tek gerçek şu ki,
senin gülüşün benim hayatımda koca bir yalana denk.
Ve gülüşün bu hayatta inandığım en sahici ve en güzel yalan.
Gökyüzünde belirmiş dolunaya bakarak,
Sevdalısının ayrılığı zemherisi olan,
Ve bir serap eşliğinde kaleme aldığı şiirlerini yüksek sesle
haykıran,
Asude yüreğinde teferrüt hissi taşıyan bir şair öldü.
Şimdi;
Gökyüzü dolunaya küstü
Zemheri kesildi dört bir taraf
Şiirlerini haykıranlar lâl
Yüreklerin içi hınç oldu.
Ve bir şair,
Gonca gül misali koparıldı hayattan.