“Yeni bir şey yazmak istiyorum; olağanüstü ve güzel ve basit ve girift bir şey.”
F. Scott Fitzgerald
F. Scott Fitzgerald tarafından değeri yazıldıktan yıllar sonra anlaşılan, tasvirleri, metinleri ile bugün dahi okuyanları büyüleyen bir Amerika Caz Çağı romanı. Kitapların her zaman filmlerden daha iyi olduğu su götürmez bir gerçek bir de yazımıyla sizi başka dünyalara götüren romanlar ekrana uyarlandığında izleyiciyi tatmin edecek etkili bir nedeni bulunmalı. Romanda yazarın okuyucuya kurduğu cümleleri filmde, anlatıcının psikoloğuna anlatması ile bu mükemmel metinlerin kaybolup gitmesini engelleyebilen de sıradan bir yönetmen olamazdı. Baz Luhrmann tarafından beyaz perdeye uyarlanan film görselliği başta olmak üzere birçok yanıyla izleyiciyi tatmin ediyor. Dekorlarıyla, kostümleriyle izleyiciye görsel bir şölen yaşatan bu film müzikleriyle de ayrı bir soluk kazandırıyor. Güncel müziklerin 1920’lerin caz müziğine bu kadar başarılı uyarlanmasının izleyiciyi filmin içinde tutan bir seçim olduğunu söyleyebiliriz.
Film 1920’ lerin Amerikasında partilerin çılgın, insanların onlardan daha çılgın olduğu bir dönemde nereden geldiği belli olmayan ve herkesinkinden daha çılgın partileriyle büyük bir merak konusu olan Jay Gatsby’i (Leonardo Dicaprio) anlatıyor. Birçok insan gibi kendi Amerikan rüyasını gerçekleştirmek umuduyla New York’a taşınan Nick Carraway’in (Tobey Maguire) milyoner Gatsby ile arkadaş olmasıyla herkesin merak ettiği ama kimsenin daha yüzünü bile göremediği bu adamla ilgili sır perdesi aralanıyor. Dicaprio’nun karakter yorumunda bahsettiği gibi Gatsby Amerikan rüyasının ve kim olabileceğinizi hayal etmenin vücut bulmuş hali. “Hayatım böyle olmak zorunda. Sürekli olarak yukarı gitmek zorunda” diyen, âşık olduğu kadın için her şeyi yapmaya hazır olan Gatsby hakkındaki en önemli ikilem onun gerçekten bir kadına mı âşık olduğu yoksa aşka aşık iflah olmaz bir romantik mi olduğu hakkında. Aslında Gatsby aşkı bir bedende sınırlamayacak kadar derin bir karakter.
Bir diğer yandan da filmde, Long Island’ın ışıltılı insanları bir sonraki bir öncekini aratmayacak partiler düzenlerken onlara çok da uzak olmayan kasabadakilerin yoksulluk ve açlığı sonuna kadar yaşadığını, bu ışıltılı insanların şatafatlı hayatlarını kasabadaki tüm o saklanılası işlerinin paravanı haline getirdiğini gördüğünüzde söndürün ışıkları bırakın şaşalı hayatlarınızı bakın iki adım ardınıza bir de kendi hayatınıza, sonra görün o insanları, hissedin demek geliyor içinizden ama mesele de bu herkes her şeyin farkında fakat kimse bir şey yapmaya gerek duymuyor. Kasabanın girişindeki duvarda bulunan iki göz figürü bu durumun tam da kanıtı aslında. Herkesin her şeyi bildiğinin ve hiçbir şeyin gizli kalmadığının…
Hikâyenin sonuna geldiğimizde Gatsby’in, körfezin kıyısındaki yeşil ışığa bakıp, bir gün gelir diye her gün parti düzenlediğini öğrendiğimizde, Nick’in sözleri yankılanıyor “Hayali ona öyle yakın görünmüş olmalı ki gerçekleşmemesi imkânsız gelmiştir”.
“Gatsby yeşil ışığa inanıyordu her yıl bizden uzaklaşan keyifli geleceğe. Yarın daha hızlı koşacağız daha ileriye uzanacağız ve güzel bir sabaha… Devam ediyoruz, akıntıya karşı kürek çekip sürekli geriye düşerek… Geçmişe…