Aşık veysel şatıroğlu
Şair
Ünlü halk ozanı Aşık Veysel’i; Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken -karnı burnunda- sancı tutmuş. O gün orada dünyaya getirmiş. Göbeğini de kendisi kesmiş, bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş.
Yörede o ve ailesine “Şatıroğulları” derler, babası “Karaca” lakaplı Ahmet. Daha önce de çiçek hastalığından iki kız kardeşini de kaybetmiş. Bundan ötürü Veysel’in üzerine düşülerek büyür. Yedi yaşına girdiği 1901 yılında Sivas’ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşır; o da yakalanır bu hastalığa.
“Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”
Gözlerini kaybeden Veysel yalnızca kırmızıyı unutmadı. Sebebini annesi düşerken kanayan yerlerinden dolayı olduğunu söylemişti.
Sağ gözünün görme şansı az da olsa vardı Veysel’in, ışığı seçebiliyordu bu gözüyle o sıralar. Yalnız yakınlardaki Akdağmağdeni’nde doktor varmış. Babasına doktoru anlatmışlar, “O gözlerini açar sizin oğlanın” demişler. Sevinmiş babası. Ne var ki, olumsuzluklar yakasını bırakmadı Veysel’in. “Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın dönüverince; babasının elinde bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece.
Veysel 20li yaşlarındaydı. Arkadaşsızlık acısı, sefalet, Veysel’i çok bedbin, umutsuz ve mahzun ediyordu. Tüm bunların üzerine bir de 1. Dünya savaşı eklendi. Orduya katılan kardeşi Ali’nin ve tüm akranlarının cepheye koşuşu kendisinde büyük bir boşluğa neden oldu. Günlerini bahçesindeki ağaçların altında gölgelede, geceleri dağ tepelerinde kendini müziğe ve şiire verdi.
1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları “Halk Şairlerini Koruma Derneği”ni kuruyorlar ve 5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Şairleri Bayramı’nı düzenliyorlar. Ahmet Kutsi Tecer, Veysel’in hayatında bir dönüm noktası haline geliyor, yeni başlangıçlara sebep oluyor.
1933’e kadar usta ozanlarından, şiirlerinden çalıp söylüyor. Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde Ahmet Kutsi Tecer’in direktifleriyle bütün halk ozanları cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk üzerine şiir yazıyorlar. Veysel’in çıkan ilk şiiri böylece “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası..” dizesiyle başlayan şiir oluyor. Bu şiirin yazılışı, Veysel’in de köyünden dışarıya çıkmasına neden oluyor.
O zaman Sivrialan’ın bağlı olduğu Ağacakışla nahiyesi müdürü Ali Rıza Bey, Veysel’in şiirini çok beğeniyor, Ankara’ya göndermek istiyor. Veysel kendisinin gidebileceğini söyleyerek arkadaşı İbrahim’le yola düşüyor. Karakışta yalınayak yola çıkan Veysel ve İbrahim, üç ay sonra Ankara’ya varıyor. Ankara’da misafirperver tanıdıkların evlerinde 45 gün kalıyor. Şiirini Atatürk’e okutmak amacıyla geldiğini söylesede amacına ulaşamıyor. Eşi Gülizar: “Ata’ya gidemediğine bir,askere gidemediğine iki; yanardı ki o kadar olur…” diyor. Ancak, Hakimiyet-i Milliye (Ulus) basımevinde şiiri gazeteye veriliyor. Şiiri gazetede üç gün boyunca yayınlanıyor, bütün yurdu gezmeye, gezdiği yerlerde çalıp söylemeye başlıyor, çok seviliyor ve saygı görüyor.
Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla birlikte Ahmet Kutsi Tecer’in katkılarıyla, saz öğretmenliği yapıyor. Öğretmenlik yaptığı okullarda Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vurmuş birçok aydın sanatçıyla tanışıyor, şiirini oldukça geliştiriyor. 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Âşık Veysel’e, anadile ve milli birliğe yaptığı hizmetlerden ötürü 500 lira aylık bağlıyor, 21 Mart 1973 günü, sabaha karşı saat 3.30’da doğduğu köy olan Sivrialan’da şimdi adına müze olarak düzenlenen evde yaşama gözlerini yumuyor.
Eserleri
Deyişler (1944)
Sazımdan Sesler (1950)
Dostlar Beni Hatırlasın (1970)
|
|
|