Her zamanki işten çıkmış olmanın rahatlığıyla eve doğru yürüyorum. İstanbul’un kışa veda edişine mal olan son soğuklarla birlikte sepken şeklinde çarpan su damlalarından kendimi korumak için elimi ara sıra yüzüme doğru götürüp siper ediyorum.
Apartman girişindeki küçük su birikintisine dikkatli basarak merdiven pervazına tutunmadan kapıdan giriş yaptım. Apartmandaki diğer sakinleri rahatsız etmemek için merdiven adımlarını da ses çıkarmadan yukarı çıktım. Kapımın yanında duran dolabın üstünde üstü peçeteyle örtülmüş bir tabak dolusu sarmayı görmem ile birlikte yüzümün az önce donmasına rağmen mimiklerim gücünü toplayıp gülümsüyor. Refleks haline gelmiş olan kapı açmamı az önce hayranlığımı yarıda kestiğim tabağı alıp mutfağa geçiyorum. Tabaktan yayılan kokunun rehavetine kapılıp az kalsın arkadan tekmeleyerek kapattığım kapıyı boş kalan elimle tekrar tutup yavaşça kapatıyorum. Kapının klik sesini duymamla birlikte doğrudan mutfağa geçip tabağı bıraktım.
Üstümdekileri vestiyerin dolu olan askılıkları yerine boş bulduğum müsait bir yerine çıkarıp bıraktım. Bugün sabahtan dağınıklık içerisinde bıraktığım odaya şöyle bir giriş yaptım gözümde büyüyen o kalabalığa takılmadan masanın üzerinde duran laptopun başlat butonuna bastım. Ekranda şarj cihazına takın bildirgesinden sonra laptopa taktığımı hatırladığım şarj girişine baktım. Şarj cihazı takılıydı, alalı birkaç ay olan laptopun bozulduğu aklımın içinde biçimsiz bir karabasanın geçişi gibi geçip gitti. Adaptöre gelen enerjinin geldiğini kanıtlayan ışığı görüyordum. Fakat hemen daha sonra adaptörle bilgisayar bağlantı kablosunun birbirinden ayrıldığını görmemle birlikte içim rahat etti. Şarjı bu sefer doğru şekilde takıp ekrana doğru baktığımda şimşek ifadesini görünce içim rahatladı. Bir haftanın verdiği yorgunlukla güzel bir esnedim. Daha fazla direnmeyi kabul etmeden mutfağa son bir bakış atmak için gittim. Matmazel’in kasesi içi süpürülmüş bir şekilde orada duruyordu. Bunu iyiye işaret olarak algılayarak ışığı söndürüp mutfaktan çıktım. Merdivenin 2.basamağına kalçalarımı otutturarak koca bir tekneyi karaya bağlayan aboşaları sökercesine ben de botumun bağcıklarını çözdüm. Hemen merdivenin yanında duran ayakkabılığın en üst rafına bırakarak yukarı doğru adımlarımı da koydan ayrılan ağır bir gemi gibi çıkıyorum. Odama girip üstümde kalan son birkaç parçayı koltuğun üstüne bırakıyorum sadece altımdaki boxerın varlığıyla banyodaki aynanın karşısında dikiliyorum. Göz kapaklarımın hafifçe kapalı duruşunu farkederek aynadaki bene gülüş atıyorum. Diş fırçasına macunu sıkarken yarıdan fazlası boşalan macunu yine de arkasından bastırarak sıkıyorum. Tellerin üzerinden bana bakan macuna çivili tabutta yatan bir mumyaya son bir kere bakış atıyor ve onu dişlerimin üzerinde biriken günün artığını yok etmek üzere kutsal bir göreve çağırıyorum. Uykumun bastırışı yüzünden kaç dakika fırçaladığıma emin olamadım. Son olarak tek hatırladığım banyonun ışığını kapatışım.