fbpx

Geceyim

İlkbahar Sevinci

Yine erken uyandığım sabahlardan biriydi. Diğer sabahlardan farklı olan bir şey vardı içimde. Uyanır uyanmaz pencereye koştum, gün daha aydınlanmamıştı. Pencereyi açtım ve derin bir nefes alıp,  taze havayı  çektim içime. Bir damla abıhayat içmek gibi bu ritüel benim için, hem yenileniyor hem yaşam sevinci doluyor içime. Taze bahar sabahın kokusuyla harmanlanmış yağmur kokusu geldi burnuma. Tatlı bir tebessümle yüzümü okşayan rüzgarı hissettim, yaşama sevinci doğdu içimde. Yaşama sevincim beni bu ana uzaktan değil an be an içinde yaşamam gerektiğini, tüm güzelliği hissetmemi istiyordu. Yerimde duramıyordum,bu sabahın içimde yarattığı farklı bir heyecan vardı. Vakit kaybetmeden ceketimi alıp hızlıca çıktım evden. Sabah saati. Sokaklarda tek tük insan var, işine gitmek için yola koyulan. Caddeler sessiz, bu sessizliği dinliyorum. Ve ordayım. Andayım. Şöyle bir etrafı gözlemliyorum, doğaya bütünüyle bakıyorum,zihnimde fotoğrafını çekiyorum  ve burda olduğuma  şükrediyorum. Yürümeye başlıyorum,yağmur ve toprak kokusunun birleştiği o güzel havayı içime çekiyorum.   Yağmuru düşünüyorum, yağmur yenilenmenin, yeniden doğmanın hareketi. Bir tohuma can veriyor. Ve tohum büyüyor ağaca dönüşüyor, ağaç büyüyor, yaprakları çıkıyor uzun dallardan…  Hafif serin ve rüzgarlı hava. Aldırmıyorum, rüzgarın serinliğini hissediyorum.Rüzgarın bende uyandırdığı çağrışımları düşünüyorum. Rüzgar bana ötelerden şeyler taşıyor; belki bir İstanbul havası ,belki bir dostun selamını belki de uzak diyardaki sevgilinin kelamını. Rüzgara gülümsüyorum, selamın sırf kelamından yayılan enerji ve titreşim bile selamet hissi getiriyor yüzüme. Tabi o sırada rüzgarla hasbihal eden tek ben değilim. Ağaç yapraklarının hışırtısını işitiyorum. Onlarda da tazeliğin verdiği aydınlık var. Erguvanlara ilişiyor gözlerim. Gür yeşil ağaçların yanında ne kadar da zarif ihtişamıyla duruyorlar. Güzelliklerini sergiliyorlar. Erguvanlar bana İstanbul’u anımsatıyorlar, Gülhane’yi. Kim bilir oralar nasıldır geçiyor aklımdan. Kuşların cıvıltısını dinliyorum. Birbirleri ile hasbihal edişlerini. Onların bu hal-i hazır halleri içimde yaşama  sevinci doğuruyor.

Her şey ama her şey haykırıyor. Anlatıyorlar, yeniden doğuşu. Tazeliği canlılığı, güzelliği, ihtişamı. Güneş ve yağmurun birleştiği taze bahar sabahı kendi başına efsunlu iken, şu haliyle tastamam baş döndürücü oluyor.Ben bu nizama, efsunlu taze bahar sabahına Aşk evliliği derim. Doğadaki her şey  aşkla bağlı birbirine. Aşkla bakmasalardı böyle bir doğa harikası olur muydu? Aşkta sevgi  vardır ve sevginin ışığı tüm kayıp sesleri onarır.

 Gökyüzüne çeviriyorum yüzümü. Derin bir tefekküre dalıyorum. Beni buraya getiren neydi? ‘Ben oradaki hayatiyete tutkundum. Esintinin hayatiyeti, ağaç yapraklarına dolanan havanın hayatiyeti, yağmurun toprakla buluşup tohuma can verdiği hayatiyete tutkundum. Ve yaşamın insan sıcaklığının düşündürdüğü hayatiyete esas olan. Çocukluğumdan beri tutkundum hayat taşıyana. Ve ne zaman akordum bozulsa, doğaya giderim ne ki doğada tefekkür vesilesiyle yeniden akort edilirim. Bu yüzden kendimi doğadan ayrı düşünemem. Hep içine çekmiştir beni, bana hayat vermiştir yada ben hayatı, yaşama sevincini onda bulmuşumdur. Gözlerimi kapatıyorum doğan güneşin sıcaklığını hissetmek istiyorum gözkapaklarımda. Ataol Behramoğlu’nun şu dizesini mırıldanıyorum.

Yüzümü bulutlara kaldırıp

Dua eder gibi mırıldanıyorum

Kuşlarla,otlarla yıkanıyorum

Rüzgarla, ilkbaharla.

Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor

Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi

Rüyadamıyım gerçek mi bu

Hem var gibiyim, hem yok gibi.

Yeniden doğup eline günün ,yeniden başlamalı her şeye. Doğanın baharı kucakladığı gibi bu sevinci bizde içimizde kucaklamalı.  Yenilenmenin verdiği sükunetle hayatın akışına devam etmeli. Yeniden,yeniden ve yeniden.

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: