Arayış
halinde olanlara, kendi kimliğini oluşturmaya adayanlara, ne istediğini bilmek
isteyenlere, çabalayanlara ses olabilecek bir kitapla selam ederim.
Öğretmenliği
istediğim için seçtim lakin kendimi şu anda aciz , şaşkın hissediyorum,
kaybolmuş gibiyim.. Neden kayboldum, ya da bu his nasıl gark oldu? Bu gibi
düşünceler silsilesi tanıdık geliyor mu size? Evet siz de Arif öğretmen gibi
arayış içindesiniz o vakit.. Kaybolmanın kelime kökeni gaib- kayb dan gelir,
Arapça kökenlidir. ‘’’Ortadan kalkıp ne olduğu bilinmez olmak.’’ Bilinmezlik
diyarı, yolu şaşırma hali, kendimize el uzatmanın vaktinin gelişi.. Arif Bey kaybolmuşluk hissiyle Doğan Bey’in
yüreğinin kapısını çalar, konuşmak ister uzun uzadıya.. Doğan Bey Arif Bey’ in
bu arayış halini görür ve kabul eder.. İstanbul’un sokaklarında, çay
bahçelerinde keşif halinde adım adım sözleşmeleri olacaktır.
Gelelim
arayış hallerimize.. Arayış içinde olan insan kendisiyle hemhaldir,
başkalarının hayatlarını değiştirmek gibi zorunluluğu ve hedefi de yoktur.
Kritik sorular zihinde var olur, onun mutsuzluğu, huzursuzluğu, sıkıntısı onu
uyandıran bir yarendir. Hapishanede olan
benliğini keşfettiği ve bunun için çözümler aradığı vakit şuurundaki uyanışlar
bir bir kalkışa geçer. ‘’ Hayata ne
kadar şuurla bakıyorsunuz?’der A. Hamdi Tanpınar da. Kendi özümüze dönebiliyor muyuz, birey olma
ile ait olma arasındaki dengeyi kurarak yaşam dansını ahenkle icra edebiliyor
muyuz? ‘’ mış gibi bir yaşamın içinde miyiz? Başkalarının beklentileriyle
ömrümüzü çürütmeye mi çalışıyoruz? Kendi fikirlerimizi oluşturamayıp hipnoz
halde miyiz, bu soruları derinlemesine kavrayıp hayatımıza dair yansımalarını
bir sorgulayalım ne dersiniz?
Peki kendi
içimizde verdiğimiz savaşlara ne demeli? Cesurca yüzleşmeli, bitirilmemiş işler,
konuşmalar varsa sonuçlandırmalı, kendisinden korkmadan kendini gerçekleştirme
yolunda bağımsız olabilmeliyiz. Mış gibi
yaşamlardan uzak durmalı gösteriş
budalalığından sıyrılıp gerçekten inandığımız için yaşamalıyız. Kitapta geçen bir alıntıyı paylaşacağım. Carl
Jung şöyle der: ‘’Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır, kendi yüreğine
bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan
rüya görür, hayal dünyasında kaybolur; içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.
‘’ Kendi kalbine bakabilen cesurdur,
niyetinin farkındadır, gözlemleyendir,, keşfedendir. Büyük resmi görebilmeye
açıktır. Niyetini dürüstçe ifade edene denir içten diyor Doğan Cüceloğlu..
Sahiden içten miyiz? Kendimiz aldatıyor muyuz yoksa? Savaşçı bu soruların
bilincinde ve farkında olan bir eylem insanıdır.
Savaşçı
cömerttir, teşekkür beklemez, beklediği şey yaptığı yardımın işe yaraması
durumudur. O verdiği vakit özgürleşendir, bilge olma yolunda gelişendir.
Sevgiden ürkmeyen bilakis sevdikçe cesur olandır.
Kitapta
geçen bir sözü daha irdelemek istiyorum. ‘’ Bütün kötülüklerin anası, bütün
yanlışlıkların ve geriliklerin kaynağı gerçeğe saygısızlıktır. ‘’ Peki gerçek
nedir.? Gerçeğin bir etimoloji dünyasına inelim. Eski Türkçede Kirtü
‘’doğruluktan (kirtü+çe+ok kirtüçek-kirtçek-kirçek-girçek-gerçek ); inkar
edilemeyecek şekilde var olan, var olmuş bulunan, hakiki. Gerçeklik düşünceden bağımsız olarak var olan
bir olgudur.
Pek tabi kendimize
karşı ne kadar dürüstüz? Verilen sözleri tutabiliyor muyuz? ‘’ Hayır demeye
cesaretimiz var mı? Hayatı uzaktan
seyredenlerden miyiz? Sorumluluk
alabilme özgürlüğü var mı bizde? O hesabı vermeye hazır mıyız? Bunlar üzerinde de kafa yoralım dostlar
yoralım ki bu bizi kendimize getirsin.
Yıldızlı
bir alıntı daha geliyor; ‘’sorumluluk
alan kişi şikayet etme yerine karar verir ve verdiği kararı uygular.’’ öyle bir yaşam sürmeliyiz ki şikayetlenmeye
vaktimiz dahi olmamalı. Ölüm kavramı
bize bunu hatırlatır. Bizi kendimize getirir.
Ne demişler ‘’ Ölüm bizim
dostumuzdur; onu evine misafir etmek istemeyen zaten evde değildir.’’
Savaşçı aynı
zamanda kendi değişiminin girdabındadır, kendini olabileceğinin en iyisi olmaya
adamıştır, niyetinin saflığı yoldaşıdır, neye karar vereceğini seçebilendir.
Umutsuzluğa kapılmaz savaşçı, kırılsa bile mücadelesini yeşertir, sabır
heybesindedir, yılmaz, yolu gönül yoludur.
Bir de
size Don Juan’ın sözlerini paylaşmak istiyorum
‘’Her melankoli nöbetinin altında kendini önemseme yatar ‘’ der Don
Juan. Kitapta da Doğan Cüceloğlu yer yer izin verir Don Juan’a ve çarpıcı
etkilere maruz kalırız, kendimize getiren cinstendir bu çarpıcılık. Der ki yine DJ ‘’ürkek ve çekingen olmak, insan olarak
yapmamız gereken şeyleri yapmamızı engeller.’’ Evet korkumuza rağmen korkunun
üzerine gidebilmeliyiz… Arif öğretmen
de bu uğurda savaşmaya hazır ve nazır.. Kitapta yer yer felsefeye de ağırlık
veren değerli Doğan Cüceloğlu’nun bakış açısının genişliği öyle tesirli ve
nitelikli ki.. Okurken o büyüleyiciliğe kapılmamak elde değil. Umarım anlamlı
ve coşkulu yaşamı olan ve bu ortamı hazırlayan savaşçılar olabiliriz…
Not:
Kitapta geçen alıntılar ve sözlerden yola çıkarak incelemeyi genel hatlarıyla
oluşturmaya çalıştım. Oradaki sözleri bazen derleyip yazdım, özet minvalinde de
düşünebiliriz bir nevi. Kelime kökenleri açısından da ; Misalli Büyük Türkçe
sözlük kitabından(İlhan Ayverdi)
faydalandım. Bu kitap için yazı
yazmak çok güç.. Her okuyuşta yeni bir anlamı, sorgulayışı olan bir hazine
diyebilirim. Umarım yollarınız kesişir bu kitapla.
Benim için manevi tokat mahiyetinde bir inceleme olmuş, Beyza hanıma emeğinden ötürü teşekkür ediyorum,