Ne olduğunu değil, ne olacağını düşünürken yine bir akşamüstü bulut kümesini gözlemledi önce gözleri. Gün batımı o kadar nahoş geliyordu ki gözüne biran için o bulutun hep orada kalacağını umdu. Bazen ummak kalbi yumuşatıp kaygıyı önlüyordu. Güneşin tamamen batmasıyla bulut kümesi kaybolduğu anda beynine küçük ama ağır sinyaller geliyordu. Zaten güneş elbet batar, bulut kaybolur, daima karanlıktan çıkar yıldızlar meydana.
Bu alışılmış bir durumdu. Gündüz gökyüzünde yıldız görmek nasıl olurdu kim bilir? Gelecek için endişelenmek alışılmış durumlar için ampul yakmakla aynı gibi. Çünkü insanlar görüyor, ‘’şu mesleği yapsam şöyle, bu elbiseyi giysem böyle, şunu desem öyle karşılanır’’ bu algı ne zaman ortadan kaldırılır?
Bir insan neden endişelenir? Çaba göstermediği için mi yoksa anksiyete olduğu için mi?
Popüler kültürün, popüler rahatsızlığı…
Çaba gösteren insanın kaygısı neden olur?
Belirsizlik…
Beyin için o kadar lokal bir durum ki beyni meşgul edip, beyin damarlarında ilmek ilmek akıtılan kan gibi süzülen belirsizlik… Hayatta her şey net olsaydı bence belirsizlik olmazdı.
Beyinde kan gölü gibi serüveni oluyor belirsizliğin insanın en derinlerinde kayboluyor, belirsizlik eşittir gelecek kaygısı. Ah belirsizlik, içianaboş lisanı eritirsin.