Bahara kavuşmayı sabırsızlıkla beklerken, sayılı günlerin çabucak geçmesi umuduna kaptırıveriyorum kendimi. ”Alışmak” sahi ne garip bir huy değil mi? Böyle havadan nem kapar gibi en küçük rastlantılara bile bir anda kaptırıveriyoruz kalbimizi. Amma velakin onun da bir şartı var “önce isteyeceksin sonra seveceksin” diyor fabrika ayarlarımız. Mesela ben kışa alışamam ama koyun önüme ilk olan baharı, bakın görün nasıl alışıyorum.
Veyahut bir insan… Eğer dokunduysa kalbimin akordiyon tuşlarına, bir bakmışım kaptırıp gidiyorum onunla. Çocukluğuma döndüren bir nefesi, mutluluğuma açtığı kucağı, hüznüme uzattığı bir omzu varsa alıyorum onu kalbimin ‘dokunulmazlar müzesine’ saklıyorum. Kim ne derse desin, benim için mühim olan, onun söyledikleri, onun ne hissettiği oluyor. Mesela dinlediğim bir şarkıyı beğendiyse, o benim dinlerken en çok mutlu olduğum şarkı oluveriyor. Gecenin bir yarısı bütün şehir uykuya dalmışken bana anlatıyorsa bir şeyleri, o benim gizlim,saklım kalıyor. Bence insan başkalarına karşı sustuğu kadar, dostuna karşı anlattığı kadar güzelleşiyor.
Birkaç ay önce ona şu satırları fısıldadım:
” Sevgili dost, yaşamak beraberinde anlamayı getiriyorsa gerçekten yaşanmış olur.”
”Ben yine bu cümleye sarılıp seni anladığımı düşünüyorum. Eminim sen de beni anlıyorsundur” diyebildiğimiz her insanla hayat güzelleşiyor. Daha yaşanılabilir bir hâl alıyor. Zaman bu hızlı karmaşada etrafımızdan geçip giderken, birbirimizi duyduğumuz kadar var olduğumuza inanıyorum.
Hiç kaybetmek istemediğimiz ne çok hazinemiz var öyle değil mi ? Ama gelin görün ki insan eninde sonunda veda etmek zorunda kalıyor. Vazgeçtiklerinin sızısı çabuk diniyor da peki ya sonsuza kadar yanımda olsun dedikleri? Serin bir rüzgarın esintisinde koşar adım yürüken farkettiğim birkaç iç sızısı oldu çıktı bu kaybetme korkusu. Faniyiz ve başımıza nerede, ne zaman, ne geleceği hiç belli olmuyor. Olmaz dediğimiz oluyor. Gelmez dediğimiz bir çıkar yol bulup geliyor yanı başımıza. Kısacası zamanın kötü sürprizli vedalarına karşı önceden bir acil yardım kutusu oluşturmamız gerekiyor.
Bırakalım üzerimizdeki tüm ağır yükleri. Biz hayata bir yük taşıyıcısı olarak gelmedik. İçimizden güzel olan ne geliyorsa dışa vurmalıyız. An’ı yaşayalım. Şu aldığım derin nefesi bile bir daha alacağımın garantisi yokken. Seni sevdiğimi, senin yanında mutlu olduğumu neden başka zamanlara erteleyeyim ki ? Neden vedaların sevdiklerimi götürmesine izin verdiğimde içimde keşkeler dolu bir çuval kalsın ki ?
Sözlerim beni ve sevdiklerimi yaşatsın. Vazgeçebildiklerim gücüme güç katsın. Günün birinde istemeden veda edeceklerimle de bırakın şu hayatı doyasıya dolu dolu yaşayayım. Unutmayın, bu dünya üzerinde başka bir hayatımız olmayacak. Ona göre yaşamak,bütün gereksiz endişelerden umutsuz tedirginliklerden sıyrılmak dileğiyle.
Belki de insan; bir sevinin, bir dostun ya da sımsıkı sarıldığı herhangi bir şeyin bir gün kaybedebileceği korkusuyla yaşadığı için hayatı daha verimli ve daha hoşgörülü yaşabilmekte Tarık Bey ailece takip ediyoruz 🙂
Aynen öyle . Sımsıkı sarılmalı nice birikte günlere diyelim ?kaybetmekten korktuklarımızla doyasıya yaşayalım. Bu yorum beni çok mutlu etti.Teşekkür ediyorum efendim ??