Bugün kalp şeklinde mum aldım.
Karanlık çökse de mumu yaksam diye dua ettim
Bir gün karanlık için gök kapılarını çalacağımı hiç düşünmemiştim.
Bir mum merakıdır sardı gitti bu günlerde
Derdimi biliyorum ama ben.
Sanıyorum ki;
Mecus türlü sözler söylemiş bana
Şiir dahi okumuş olabilir hatta
Sonra ben
Onun peşine takılıp gitmişim,
Zerdüşt ile yan yana bir ayindeymişim.
Yandıkça arınacağıma inandırmış Mecus beni
Fakat sonra
Ateşgelerde yüzyıllardır yanan
Ve asla sönmez sanılan ateşin bir gece sönüvermesiyle
Mecus’un sözlerinin yalnız bir yalan olduğunu anlamışım.
Sanıyorum ki;
Bu, sonsuza dek tekrarlanacak bir yazıdır ve alnımdadır.
Mumlar yakarak alınyazımı yüzünden okumak istiyorum.
*
Mumu yaktım ispirtolu çakmağımla
İlk kez çakmağım olmuştu
Aldığım ilk paketteki sigaraları yakmak için
Evet, tombul parmaklarımın arasından
Ateşli bir dal diriltiyorum artık
Ruhumdaki cüzamlı yerleri yoldan çıkarmasını umarak
Yanımda muska gibi taşıyordum sigara paketimi
Mecus’u başkalarını da kandırmışken görmekten
Ancak böyle kaçabiliyordum.
Çok uzaklara gitmek
Ve tüm ihtimalleri çok uzak etmek istiyordum
Fakat…
Her gün aynı kaldırım taşının alnına çakıyoruz adımlarımızı
Sahi;
Kaç numaradır bu şehirdeki kaldırım taşlarının alın yazısı?
Bu şehirde çok yalan gördüm ben.
Yürüyen şu kız, yalan…
Gülen oğlan, yalan,
Konuşan adam, ağlayan kadın…
Çok yalanları kasıklarından öptüm.
Ayazında çok yürüdüm,
Yağmurunda çok ıslandım
Bu şehrin
Ne kadar yağmur yağsa da
Arınmayacak günahlarını gördüm.
Günahlarımı da kendim de mum gibi yakmak isterdim
Sahi,
Kalp şeklinde kaç mum daha yakarsam değişir benim alın yazım?
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının…
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti…
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık…
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya…
Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım…
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…
Gözlerin mi ateş yoksa ruhun mu alevden