fbpx

Geceyim

Ruhun Kıyısında

Uzun zamandır kelimelerin el ele tutuşup duyguları çağırdığı atmosferde bulunmak, ruhuma bir lahza nefes aldırmak istiyorum. Ama kelimelerimin mi yetersizliğinden yoksa anlatacak dermanımın mı olmayışından bilemiyorum, oturup yazmaya ne yüreğim ne de elim varıyor. Nihayet bugün çayımı doldurup masamın başına geçtim. Mark Eliyahu… O’nsuz olmazdı elbette. En sevdiğim parçasını açtım ‘Open Sky’. Ve içimde biriken belki biraz karmaşıklaşan o düğümü bir nebze olsun çözemeye çalıştım. Yazmalar da sevdalar ve özlemler gibi birikiyor insanın içerisinde ve insan genellikle yol halinde olduğunda durup onlara kulak veremiyor. Yazmak benim için kalbimin o naif karışıklığını, beynimin incitmeyen süzgecinden geçirip, belki de kalbimde biriken taşları ayıklamaya benziyor. Kalbimiz ruhumuza açılan bir kapı misali. Bu kapının ilk giriş yeriyse gözlerimiz elbette. Gözlerimizden kalbimize ve oradan ruhumuza açılan ardı sıra kapılar var. O kapıları açıp içine bakmak, neler oluyor kulak vermek istiyor insan. Çünkü gün içerisinde öyle duygulara, öyle düşüncelere tanıklık ediyoruz ki bazen aklımız ve dahi bedenimiz almakta zorlanabiliyor bu halleri. Fiziksel ihtiyaçlarımız bir yana; tıpkı bir uzvumuz yorulduğu gibi, çok fazla duyguya tanıklık edince ruhumuzda yoruluyor. Ve beslenme gereksinimimizi karşılamadığımızda nasıl takatimiz kalmıyorsa, ruhumuzun da o can suyunu vermediğimizde nedeni belli olmayan bazen dışavurumu fiziksel bazense anlamlandıramadığımız çeşitli ruh halleri –kimi zaman ani, anlamsız hatta bazen fevri davranış çeşitleriyle- ile kendisini açığa çıkarıyor. Derken bu davranışlar genellikle etrafımızdaki insanları ve hatta bizleri üzebiliyor ve bu döngü çoğunlukla böyle devam edebiliyor. O nedenle oturup biraz ruhumuz neye ihtiyaç duyuyor – hatta neyi özlüyor da diyebiliriz- sormayı anlamlı bulmaktayım. Hem ruhsal hem de psikolojik olarak yıpranışlarımızı en aza indirebilmek için sorulara ve ayrılan kısa soluklu da olsa sürelere ihtiyacımız var. Bir şarkı ve notaları çoğunlukla ruhumuzu usul usul parmak uçlarında dans etmeye kaldırabilir. Ya da bir şairin en sevdiğiniz satırı sakin ve huzurlu bir sığınak gibi gelebilir. Ruhunuzun o ufak yaralarını pansuman edebilirsiniz o satırlarda… İncinmişliklerini… Biraz nefes alıp daha dinç bir hale getirebilirsiniz hisler dünyanızı… Belki de yağmurda ıslanmak biraz… Yağmur damlaları teninize her değdikçe arındırır sizi düşüncelerinizden… Hatta hiç korkmadan sırılsıklam olabilirsiniz bir yağmurda. Belki de şöyle bir üçleme dahi yapılabilir;  yağmur damlalarıyla ıslanırken en sevdiğiniz notaları açın, kulaklığınızı ruhunuzun duyabileceği şekilde ayarlayın. Ve yağmur damlaları, teninize her değdikçe ruhunuzu ürkütecek, harekete geçirecek biçimde değsin size. Kollarınızı açabildiğiniz kadar açın. Ruhunuzun dansına sesiniz ve bedeniniz de eşlik etsin. Sesinizin iyi olması mı bence buna hiç gerek yok. Ve biraz o anda kalmayı deneyin bakalım ruhumuz ne söyleyecek bizlere… Ben yazınca bu akışı yakalayabiliyorum, bunu çeşitli üçlemelerle ya da kombinasyonlarla da yapabiliriz. Bu bazen şiir olur, bazen yamaç dalışı olabilir bazense bir ağaca sıkıca sarılmak… Şekiller değişebilse de insan kendisine zaman verip, çeşitli yolları denedikten sonra, ruhuna açılan kapıyı keşfedebilir. Böylece kendisine dünyadan uzak ruhuna yakın bir yer bulup, kıyısında bağdaş kurabilir. Bu da bir çeşit sevmek gibi. İnsan kendini sevince o sevme şeklinin de bir önemi kalmıyor çoğunlukla… Evet yol uzun ve bu yolda insan hem bedenen hem ruhen çok yaralar alıp yorulabiliyor ama ruha açılan kapılardan geçmeden yol tamamlanmıyor çoğu zaman. Hep bir parçası eksik kalan yapboz gibi ya da tek kanatlı bir kuş gibi oluyor hayatımız. Ne tamamlanabiliyoruz ne de kanatlarımızı süzerek gökyüzünün o sonsuz maviliğini hissedebiliyoruz. Ben özlemişim kanadımı temizlemeyi, özlemişim tamamlanmayı… Bu yazımla ruhumun bir kıyısında oturup bir tutam nefes almak fırsatı buldum. Bu fırsatı buldurana şükürler olsun. Bu vesile ile Paulo Ceolho’nun ‘’Geçmiş ve gelecek sadece bizim belleğimizde mevcuttur. Oysa şimdiki zaman, zamanın ötesindedir. Şimdiki zaman sonsuzluktur’’ cümlelerine de tanıklık etmiş oluyorum. Yoldayız, yoruluyoruz, düşüyoruz yönümüzü şaşırıyoruz ama hep arıyoruz. Hem Kemal Sayar hocam ne demiş; ‘’O orada olduğu için sen arıyorsundur.’’ O bizim ruhumuzda mukim elbette! Ve yolda olmak varmaktan kıymetlidir çoğu zaman…

Ferahlıklarla kalın…

Toplam Ziyaret Sayısı: 654

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments