intiharız sanıyordum cinayetmişiz.
bizi öldürmüşler, hataymış ama izin vermişiz. araya zaman girince de geriye sadece kemiklerimiz kalmış.
insanlar ve zamanmış katillerimiz.
şimdi ağlamak istesem son gecemizden sonra ağlayamam. gidip hesap sorsam bizi neden öldürdünüz ve bunu neden biz yapmışız gibi hissettirdiniz, diye. yıllar sonra kimin, neyin kapısını penceresini aşağı nasıl indiririm. ama ölüyüz ya, ölüyüz. kime ne diyebilirim? kimin göğüsüne yumruklar atabilirim, kehribar?
“araya giren zamanın hesabını kimse veremez bu yüzden bu gece son, bitecek.” dedim, başını salladın. ilk defa haklı olmaktan nefret ettim çünkü dediğin gibi, ölüyü geri getiremezdik.
son kez sarılmadan birazcık önce dedin ki,
“ileride birimizden biri gerçekten ölecek, işte o zaman acıyı yaşayacağız. buna acı bile diyemeyiz.” haklıydın. ilk kez haklı olmandan nefret ettim. ve içimden dua ettim, benden önce ölme.
ben yaşıyorum, sen yaşıyorsun ama biz öldük. zaman ve insanlar katillerimiz. iki sene binmiş daha yeni öğreniyoruz. sana verdiğim mektupta demiştim, “ sanki ben bir kuyudaydım ve herkes yukarıdan bana ip uzatıyordu yanlarına çıkmam için ama sen onların yaptığını yapmadın. o kuyuya, benim yanıma indin. bu hissin güzelliğinin tarifi yoktu benim için.” o kuyu bizim mezarımız olmuş, özür dilerim, kehribar.
son kez sarıldıktan sonra giderken sana verirken mektubu,
“sen benim hayatımdan öylece geçip gitmedin, bende senden geçip gitmeyeyim. hiç unutma. sakla bunu.” dedim gülümseyerek. sen de güldün ve sırtımız dönük ayri yollara doğru giderken başımı cevirdiğimde bana bakıyordun. dedin ki,
“saklayacağım. emin olabilirsin.”
“biliyorum.”dedim yine gülerek. çünkü gülmesem oraya yığılacaktım.
karşıya geçip arabaya bindim. sen gidene kadar seni izledim. arabayla yanından geçerken pencereden sarkıp sana seslendim. ikimizinde yüzünde kocaman bir gülimseme ve birbirimize el sallıyoruz.
bir son ancak bu kadar sonsuz olabilirdi, kehribar. hayatımın en güzel sonuydu.
intiharız sanıyordum ama biz cinayetmişiz. şimdi bu ölü halimizle kimin evini yakacağız?
bizim çoktan küllerimiz dağılmışken.