Başlangıcı ağıt olan bir şarkıdan eğlenmeyi beklemek güldürücü geliyor. Kadın, soğuk demire güçlükle tutunup birinin kalkmasını beklediği tramvayda bunu düşünüyordu. Aklına ıslıklar eşliğinde söylenen bir türkü geliyorken veya duyduğu sesler içinden tanıdık bir ses arıyorken artık bir şeyler son bulmalıydı. Artık bir şeyler başlamalıydı. Defalarca tekrarladı içinden; aynı cümleyi milyonlarca insan kurdu, bu ağlamaklı yaşam ne zaman kahkahalarıyla boğacak beni? Ne zaman? Bir gürültü kopuyor şimdi. Yalnızca kadın duymuyor, onun daha büyük gürültüleri var.
Tramvay durağa geldi, insanlar karmaşayla içeri doluşmaya devam etti. Bıkmadılardı artık karmaşadan. Kadının içi almıyordu artık tüm bunları. Bir şarkı çalsın istedi, bir şarkım olsun istedi. Akordeonuyla kaldırımın kenarında duran adamı gördü. İçinde bulunduğu durumlar gibi, tramvayla birlikte uzaklaşıp geçtiler yanından. Kadın gözlerini kapadı, dünyanın sesini kıstı. Yaşamak güzel olmalıydı. Son durakta bekleyen bir parça, bu doldurulması güç boşluğu dolduracak olmalıydı. Bundan kadın kadar vagondaki herkes emindi. Hava kararmak üzere. Tramvay son durağında herkesi hayal kırıklığına bıraktı.
Sonraki günler kimsenin aklına gelmedi bu olay. Her zaman, her olaydan sonra perdeleri çekip aralarında fısıltıyla birbirlerine defalarca aynı şeyleri anlatan kadınlar artık kimseyle konuşmuyor. Geceleri çocuk ağlamasıyla dolan sokaklardan o günden sonra akordeonuyla istek şarkı çalan babalar geçiyor. Sıradaki şarkı her zaman uzaklardadır, bir bu değişmedi.