Zaman hızla akıp gidiyor. Zaman ilerledikçe bir yerlere yetişme telaşımız daha da artıyor. Her gün bir adım daha ilerlemelisin. Erken davranmalısın, hemen başlamalısın. Biri biterken başka bir şey başlamalı. Boş vakit yaratmıyor sana.
Kaybetmek diye bir şey kabul etmiyor. Bunu yok sayıyor. Her zaman düşünmelisin; kaygıların, korkuların, düşüncelerin… İşte düşüncelerimizin, kaygı ve korkularımızın ağır geldiği noktada şöyle bir dışarı çıkmak endişelerin ağırlığını hafifletmeyi, işleri bir süreliğine unutmayı sağlar. Dışarı çıkar, şöyle bir gezintiye çıkarız. Yürümeye başlarız. Yürümek erteleme özgürlüğü sunar. Yürümek kendine yeniden şekil vermek için imkan yaratmaktır. Bizi çıkmazlara iten düşüncelerimizden, ani eylemlerden, kazanmaktan ve sömürüden uzaklaşırız.
Yürürken bir yerlere gidiyoruzdur, hareket halindeyizdir. Düzenli ve ritmik hareketlerimiz vardır, kalbimiz daha hızlı ve güçlü atar, kan dolaşımı hızlanır. Birde bu yürüyüşü doğa ile iç içe yapıyorsak… Doğanın muazzam gücünü, görkemli yıldızları, güneşin batışını, doğuşunu, ağaçları, yaprakları ayakların altındaki toprağı doğanın bahşettiği tüm güzellikleri yürümekle keşfedebiliriz. Yürürken kendi enerjimizi hareket halindeki bedenimizin enerjisini hissederiz. Yalnızlığı alt edip dünyanın bir parçası olduğunu hissetmektir yürümek. İngiliz şair William Wordsworth’da yürümenin doğayla birlik kurmayı, bedeni tatmin etmeyi, manzara karşısında tefekküre dolmayı sağlayan şiirsel bir eylem olduğunu idrak eder. O da düşerdi yollara, zorunluluktan değil sırf zevkine.
“İşte böyle süzüldüm o sessiz yoldan
Bedenim yudumluyordu o sükuneti
Öyle bir iyileşme ki uyku gibi dingin
Ama daha da tatlısı; tepem,arkam,önüm.
Her yanım huzur ve bir başınalıkla çevriliydi.”
Alman filozof Friedrich Nietzsche’de devamlı hareket halindedir. Yorulmak nedir bilmez. Çalışmak için, migren ağrılarından uzaklaşmak ve düşünmek için yürür.
“Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir.”
Gökyüzüyle, denizle, buzullarla yüz yüze olan hareket halindeki bedenin, tasavvurunda uyandırdığı her şeyi burada karalayarak her gün yürüyordu. Friedrich Nietzsche yürüyüşlerini düzlüğe doğru değil, tepelere yapar hep.
“Ben bir gezgin ve dağcıyım; düzlüklerden hoşlanmam ve görünüşe göre uzun süre kıpırdamadan oturamam. Beni bekleyen her neyse, yaşayacak daha neyim varsa, yürümek ve dağa tırmanmak olacak içinde: kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde hep kendidir.”
Yürümek kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz, toplum olarak bizi dönüştürecek ayağa kalkıştır. Düşüncelerimiz tıkanmışken oturmanın bir faydası yoktur. Ayaklanıp birkaç adım atmak gerekir. Bedeni hareketlendirerek, zihni yeniden etkinleştirmek için. O halde bu düğümü atmak için yürüyoruz.