Bunu bir parmağa bağlı kırmızı ipken unuttum; unutuluyor göğsü daraltan tüm kalabalıklar. Bir defa oturduğu sandalyesinde zamanı öldürmek için plan yapan bir gençtim, bunu da o zaman yasakladım; bulmak istemiyorsan bırakmayacaksın.
Gerçek şu ki; geçmiş zamanda yaşanan da geçmiş değil. Bunu camdan düşen çocukluğumla bir odada iyi olmayı beklerken duydum en çok. O gün bugündür iyi biri olmayı, geçmiş olmayı beklerken geldim bir yaşa. Elbet unutuluyor göğsün içinde acıta acıta damarlarına bile yol yapan yalnızlıklar. Bunu parmağıma bağladığım ipin düğümü fısıldadı,
düğüm çığlıkları eşliğinde dünya gözümde toprak, kül ve harf parçaları: Unutkanlık darmadağın yeryüzünde.
Gök karardığında şimşekler çakacak. Ben güneşi bekliyordum. Beklerken adımlarım da kendini saysaydı cümlenin ortasında gezinen dağınıklığım da son bulacaktı. Eklerin yanlış yazımı yahut anlamını bilmeden kullandığım afilli kelimelerin suçu hayat. Bir iple cezalandırmak istedim, sıra sıra parmağımla yazıldı kelimeler. Hatırlamadılar, cezası kime kaldı hatırlamadım.
Uyuyacağı yere karar veremeyen bebektim bir zaman. Ağladığını hatırlayamayacak kadar bebek. Bir seksen boyunda kaloriferle sıcak bir evin bebeği yeniden, odalar kahkalarla ısınmalıydı, pencereler güneye değil de neşeye cephe alsaydı. Neye ağladığını bilemeyen bebektim bir zaman. Unuttum, geçti.