Yazılmış ayrılık mektubunda ki cümlelerin ağırlığını hissetti yüreğinde
Ya içli türküler eşliğinde eski sevdası için ağlayacaktı
Ya da her zaman yaptığı gibi yüreğini dillendirecekti
Beyaz sayfalar ilaçtı ruhuna, reçetesini beyni kesmişti nasıl olsa
ve şuan dozajını arttırmıştı ilacın
Hadsiz diye düşündü kalbine girip çıkan spazmın cesaretini
Ki ucu bucağı görünmüyordu sırt ağrılarının
İki dizeden mütevellitti perhizi
Küfrediyordu sabahı gelmeyen gecelere,
anlamsız hecelere, çekip giden sevgiliye
Ah! Bir de şu yüreğini akıtmak için neden bulması yok mu?
Saçma bir ideolojiden farkı yok diye düşündü
Uzay ne kadar boşsa neden bulmakta en az onun kadar boştu.
Savaş ortasındaki bir çocuğun mutsuzluğu vardı kederinde
-Bu hepsine bedeldi-
Öksüz bir çocuğun burukluğu vardı cümlelerinde
-Bu da şiirin başıydı-
Aç kalmış çocuğuna rızık bulmak için çabalayan anne ve babalar yok mu?
Yok mu irtifa, irtica ve irtișa için çabalayan insanlar?
İşte; gözünden damla damla akmak isteyen sevgilisindeki çaba buydu
Ki zaten harf harf dökülüyordu sevgilisi
Ah! Şiirin her tümcesi, yazılmış her imgesi aşk kokusu saçıyordu
tabi aynı zamanda nefretin âlâsınıda.
Radyoda çalan tılsımlı türkü ruhuna işlemişti adeta
Sözleri ile sevişti türkünün
Güftesinde kayboldu iffeti belki de nefreti…
Her nedense yazdıkları kendisi gibi ağlıyordu
Tadı kaçmıştı, uğruna can verdiği ülkünün
Ne çok sevmişti oysa ki.
Ne hikmetse artık hiç bir şey ona hoş gelmiyordu.
Radyoda türkü dinledikçe daha çok yazıyor
Aşkını harf harf yazdıkça daha çok ağlıyor
Sevdası için ağladıkça daha çok seviyordu
Zaten sayfanın yarısı ya Orhan ya Müslüm oluyordu
Diğer taraf ise hep kendisi kokuyordu
Durdu, derin bir nefes aldı, küfretti…
Bir sigara yaktı,
tez vakitte bir sigara daha
-sonu yoktu içtiği sigaranın-
Ama yaşamın elbette sonu vardı
Cüzdanındaki vasikalık, unutamadığı ayrılıktı
Astım hastası gibiydi yazdıkları
Bir türlü sonuna nokta koymayı beceremiyordu
Kesik kesikti sonları, hep bir yarım, hep bir mutsuz, hep bir ruhsuz bırakıyordu
Șair mutsuz
-olsun o kadar diye düşündü-
Bir yumruk gibiydi bu düşünce beynine
Ahmakça bir tebessüm ile rezil etti kendini.
Şafak yeryüzüne cihat vermeye başlamıştı
Şöminesindeki ateş misali sönmüştü sokak lambaları
Yüreğine sıkışmış sevdası gibi sıkışmıştı dört duvar arasına
Sigara dumanından sararmış perdeleri gibi sararmıştı zaten beti benzi
Saatine baktı, içerlendi bir sigara daha yaktı.
Ölüm fermanını yazdığı zamana insanlar kuşluk vakti diyordu
Şiirleri okundukça yürek parçalıyordu
-ki buna kendi yüreği de dahildi-
Kimse bilmiyordu halbuki
Yazarken yüreğini paramparça eden kelimeleri bir araya getirmenin ne denli güç olduğunu
Bilmiyordu kimse dizeler arasında hunharca ağladığını,
eskimiş vesikalık fotoğrafa bakıp sigara yaktığını
Yaşadığı trajediye her neyse demekle yetindi
Bu şiirde böyle olsun,
kısık sesle okunsun diyerek nokta koydu.
Dört duvar, biraz volta, biraz küfür, bir kaç sigara
Sabah ezanına beş kala yaptığı hepsi buydu.

Asude bir zerafet eşliğinde şiirle mest olan, ulvi güzelliklere hasım, inatçı umutlara yoldaş, ikbali vuslat yolcusu ya da acılarıyla beslenen insan-ı kamil ruhu.